Dokuz bin yıl önce kadın erkek eşitti

Bilim insanları, ‘dünyanın en eski şehri’ olarak da tanımlanan 9 bin yıllık geçmişe sahip Çatalhöyük’te, tüm arkeolojik kalıntıların işaret ettiği cinsiyet eşitliğine dikkat çekiyor.

Eğitimden iş dünyasına birçok yansıması olan cinsiyet eşitsizliği, günümüzün en büyük problemlerinden biri. Öyle ki Birleşmiş Milletler’e göre cinsiyet eşitsizliği ile açlık-yoksulluk arasında bile neden-sonuç ilişkisi var. Bunun temelinde de ataerkillik (patriyarki) yatıyor. ‘Erkeğin üstünlüğü’ fikrine dayanan ve ‘babanın yönetimi’ anlamına da gelen ‘ataerkil’ kavramı, kadın ve erkek arasındaki cinsiyet eşitsizliğini yapılandıran politik, sosyal ve ekonomik sistemlere gömülü bu ilişkiler, inançlar ve değerler sistemi olarak karşımıza çıkıyor. Bu görüş, ‘doğanın ilkelerine’ dayandırılsa da aslında böyle bir dayanak yok! Primatlar dünyasında bile bu, yok denecek kadar nadir bir fenomen. New Mexico Üniversitesi’nden antropolog Melissa Emery Thompson’ın gözlemlediği üzere, primatlarda nesiller arası aile ilişkileri babalar tarafından değil, anneler aracılığıyla organize ediliyor. Biyologların, en yakın genetik primat akrabalarımızdan bonobo maymunlarında, türün erkekleri daha iri olmasına rağmen anaerkilliğin hâkim olduğunu keşfetmesinden beri de insanlardaki ataerkilliğin tek başına doğal ilkelerle açıklanamayacağı kabul ediliyor.

BOY FARKI BİLE ÇOK AZ

Bilim insanları, ‘dünyanın en eski şehri’ olarak da tanımlanan 9 bin yıllık geçmişe sahip Çatalhöyük’te, tüm arkeolojik kalıntıların işaret ettiği cinsiyet eşitliğine dikkat çekiyor. Çatalhöyük Araştırma Projesi’ni 2018’e kadar yöneten Stanford Üniversitesi’nden arkeolog Ian Hodder, “Çatalhöyük’te yapılan insan kalıntıları analizi, erkeklerin ve kadınların aynı beslenme biçimlerine sahip olduğunu, içeride ve dışarıda yaklaşık olarak aynı sürede zaman geçirdiklerini ve benzer işler yaptıklarını gösteriyor. Cinsiyetler arasındaki boy farkı bile çok az…” diyor. Ancak Çatalhöyük’te bu yaşam tarzı sonsuza kadar devam etmedi ve binlerce yıl içinde sosyal hiyerarşi kalıpları, modern Avrupa, Asya ve Orta Doğu’yu kapsayan bu geniş bölgeye yavaş yavaş sızdı. 

KADIN HER ZAMAN TARIM İŞÇİSİ OLMUŞ

Antropologlar ve filozoflar tarıma geçişin, erkekler ve kadınlar arasındaki güç dengesindeki ‘eşik noktası’ olup olamayacağını irdeliyor. Çiftçiliğin doğuşuyla erkekler, kadının özgürlüğünü de kısıtlamaya başlıyordu. Bununla ilgili sorun, kadınların her zaman tarım işçiliği yapmaya mahkûm edilmesi olarak karşımıza çıkıyor. Antik Yunan ve Roma’dan kalan kalıntılarda, mısır biçen kadın tasvirleri ve çobanlık yapan genç kadınlara ilişkin hikâyeler var. Birleşmiş Milletler verileri, bugün bile kadınların dünyanın tarımsal iş gücünün neredeyse yarısını oluşturduğunu gösteriyor. Dünyanın dört bir yanındaki işçi/çiftçi sınıfı kadınlar ve köleleştirilmiş kadınlar, her zaman ağır işlerde çalışıyor. ABD’li tarihçi Gerda Lerner’in de belgelediği gibi kadınların liderlik dünyasından yavaşça kaybolup, anneliğe ve ev işleri için eve itildiğini gösteriyor.

ZORLA EVLENDİRME MODERN KÖLELİĞİN BİR BİÇİMİ

Ataerkil evliliklerde kadınların sömürülmesi devam ediyor. Bunun en uç versiyonu olan ‘zorla evlendirme’, Uluslararası Çalışma Örgütü tarafından ilk kez 2017’de ‘modern köleliğin bir biçimi’ olarak belirlendi. Son tahminler, dünya çapında 22 milyon insanın zorla evlendirildiğini gösteriyor. Ataerkil devletler, nesiller boyunca cinsiyetçi düzenin normal, hatta doğal görünmesine yol açarken bu sosyal normlar, ‘kadınların şefkatli ve besleyici olduğu ve erkeklerin doğuştan şiddet yanlısı ve savaşa uygun olduğu’ fikri de dahil olmak üzere günümüzün toplumsal cinsiyet kalıp yargıları haline geliyordu.

MÜCADELEYE ENGEL HİÇBİR ŞEY YOK

İnsanları toplumsal cinsiyet rollerine hapseden ataerkillik, bugün sadece kadınları değil birçok erkeği de dezavantajlı duruma düşürüyor. Çünkü ataerkilliğin ana motivasyonu, aileden ziyade yalnızca en tepedekilere, yani toplumun seçkinlerine hizmet etmek olarak karşımıza çıkıyor. Bugün dünyanın dört bir yanında vuku bulan toplumsal cinsiyet eşitliği hareketleri, insanların yüzyıllardır ataerkil toplumlarda yaşamakta olduğu toplumsal gerilimin belirtileri olarak karşımıza çıkıyor. Bazılarının gözünü korkutsa da doğamızda ataerkilliğe karşı mücadeleye engel olacak hiçbir şey yok. İnsanlar tarafından oluşturulan bir toplum, yine insanlar tarafından yeniden oluşturulabilir, tıpkı Çatalhöyük’te olduğu gibi cinsiyet eşitliği yeniden tesis edilebilir.

Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi

Paylaş

İlgili Yazılar