Antabus: Bir kadın üzerinden eril bir toplumun portresi

Antabus… Aklıma geldikçe tüylerim diken diken oluyor, gözlerim doluyor ve içim sızlıyor. Birkaç yıl önce okumuştum Antabus’u, okurken ki ruh halimi, yaşadığım sayısız duygu geçişini unutamıyorum. Yazar asla sizi tek bir duyguya hapsetmiyor, her an farklı bir duygunun içinde, hatta aynı anda birkaç duygunun içinde buluyorsunuz kendinizi. Yarattığı karaktere öyle bir misyon yüklemiş ki, karakterin yaşadığı olaylara farklı farklı pencerelerden bakmanıza olanak sağlıyor.

Antabus genel olarak bakıldığında bir kadın hikayesi. Genel olarak bakıldığında diyorum çünkü her ne kadar kadın merkezli olsa da Antabus bir toplum hikayesi, eril bir toplumun hikayesi hatta hikayesi değil analizi.

Adını alkol bağımlılığı tedavisi için kullanılan bir ilaçtan alan Antabus, Serap Uluyol’un “… Kızı” adlı hikayesinden esinlenilerek yazılmış. Kitapta
Leyla isimli ana karakterimizin yaşadıklarını kendi ağzından ve bakış açısından dinliyoruz.
Leyla, cehaletin ve eril yapının merkezine doğmuş; çilesi ana rahmine düşmesiyle başlayan, doğumuyla birlikte şiddetlenen, ergenlik ve sonrası dönemde zirveye ulaşan bir kadın. Kadın olmanın kefaretini her gün çeşitli yollar ve çeşitli insanlar tarafından ödetilen bir kadın. Doğduğu ailenin içinde hep hor görülüp, ikinci sınıf insan gibi davranılmış. Cinsiyeti dolayısıyla eylemlerine, duygularına ve isteklerine ket vurulmuş. Sanki her an patlayabilecek bir bomba muamelesi gördüğü için hayata karşı hep tetikte olmaya zorlanmış.
Hepimizin hayat yolundan geçerken az da olsa çok da olsa etkileşim içine girdiği bir Leyla vardır. Çünkü Leyla bu toplumda sessize alınıp, yokmuş gibi davranılan, bastırılmış ve sınırlandırılılan kadınların bir temsili aslında, tek bir kişi özelinde eril bir toplumun portresi.
Yazı boyunca çok negatif duygu bastım farkındayım ama yazar, daha doğrusu kitaptaki karakter kendi yaşadıklarından bahsederken benim gibi yapmıyor. Olayları okuyucuya aktarırken ajitasyon yapmaktan kaçınıyor, hatta yaşadıkları kötü olayları tiye alarak, yer yer bizi acısına güldürüyor, yer yer acısı açımız oluyor. Gülerken ağlatan bir kitap Antabus. Adaletsiz yapının anlamsızlığını deliliğe vurarak adalet kavramının niteliğine dair belki de en sert eleştiriyi yapıyor.

Paylaş

İlgili Yazılar