Samimiyetin İki Yüzü: Kuru Otlar Üstüne

Nuri Bilge Ceylan’ın ilk olarak Cannes Film Festivalinde gösterilen ve Merve Dizdar’a En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandıran son filmi Kuru Otlar Üstüne nihayet vizyona girdi. Diğer işleri gibi Kuru Otlar Üstüne’de duyurulduğu andan itibaren merakla bekleniyordu. Kendini, kamera, estetik, hikaye, diyalog ve karakter yaratma bakımından yedi düvele ispat etmiş bir yönetmen olan Nuri Bilge Ceylan, son filmiyle yukarıda saydığım birçok şeyi kusursuz bir şekilde sinemaya uyarlamış ve ortaya seyir zevki yüksek nefis bir sanat eseri çıkmış. Son dönem filmlerinden alışık olduğumuz gibi yine bir taşra hikayesi anlatmayı tercih ediyor…

Paylaş
Devamını Oku

Acımtırak Bir Aile Draması: Magarsus

Blutv’nin yeni orijinali Magarsus, konusu ve oyuncu kadrosuyla şimdiden yılın dikkat çeken yerli yapımları arasında yerini aldı. Adını Adana’nın Karataş ilçesinde bulunan Magarsus Antik Kenti’nden alan dizinin başrollerini Ercan Kesal, Merve Dizdar, Çağlar Ertuğrul ve Berkay Ateş paylaşıyor. Dizinin yönetmenliğini Benim Varoş Hikayem(2017) ile dikkatleri üzerine çeken Yunus Ozan Korkut üstlenirken, senaryo Mustafa Yürükmen’e (Kendisinin ilk işi) ait. Magarsus toksik bir aile draması. Bulunduğu bölgenin narenciye hasılatını elinde tutan Halil Kurak ve onun despot yönetimi altında yalpalayan çocukları Tansu, Turgut ve yeğeni ‘Beton’u konu edinen dizi, yeniliğe ve moderniteye karşı…

Paylaş
Devamını Oku

Farklı Gölgeler ve Aynı Yakıcı Güneş: Çilingir Sofrası

Ali Kemal Güven’in yazıp yönettiği Çilingir Sofrası, yıllar sonra bir araya gelen eski iki yakın arkadaşın geçirdiği birkaç saate odaklanıyor. 17 yıldır hiçbir şekilde iletişim kurmamış bu iki insan, bir yandan eskileri yad edip özlem giderirken bir yandan da göz ardı ettikleri duygulara boyun eğiyorlar. Yıllar içinde kendilerine bambaşka yollar, yokuşlar çizen iki arkadaş, seçimlerinin gölgesinde demlenmeye alışmışlarken tekrar bir araya gelmeleriyle birlikte, sıcağını unuttukları gerçeklerin bir güneş gibi kendilerini yakacağından habersiz bir çilingir sofrasında buluşurlar. Efkar dağıtmak için kurulan bu masa efkarın en büyüğü olup ikisini de baştan aşağı…

Paylaş
Devamını Oku

Kendi Sessizliğinin Farkına Varmak: Zuhal

Nazlı Elif Durlu’nun ilk uzun metrajı Zuhal, geçtiğimiz yılın dikkat çeken yerli işlerinden biriydi. Festivallerde birçok adaylığı bulunan film, Seyfi Teoman En İyi İlk Film ödülünün sahibi olurken, Nihal Yalçın’a ise Altın Portakal En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandırdı. Başarılı bir avukat olan Zuhal’in yalnız ve sakin hayatı, evinde duymaya başladığı kedi sesiyle altüst olur. İzini sürmeye başladığı bu ses, alıştığı ve sığındığı tekdüze hayatından yavaşça sıyrılıp yeniliklere yelken açacağının bir habercisiydi. Zuhal’i tanıyıp, içinde bulunduğu keşmekeşin şahidi olduğumuz anlar dahilinde, karakterle birlikle seyirci de bir süre sonra Zuhal’in duygu…

Paylaş
Devamını Oku

Kendi Yarattığı Boşluğu Kendi Dolduranlar: Girlfriends

Yaşamın sıradanlığı ve sıra dışı sancıları içinde kendini yeniden doğurmaya çalışan bir kadının hikayesi Girlfriends. Bir çaba bir gayret hikayesi. Kendine yetebilme ve kendin olabilme hikayesi. New York’ta yaşayan amatör fotoğrafçı Susan, geçimini sağlamak için yaptığı düğün vb. etkinlik fotoğrafçılığından oldukça sıkılmış, kendini ve yeteneğini fark ettirebilmek için büyük bir uğraş içine girmiştir. Bu sancılı süreç içerisinde bir de en yakın arkadaşı ve aynı zamanda ev arkadaşı olan Anne’in evlilik haberini almasıyla birlikte kendini derin bir belirsizlik çukurunun içine itilmiş bulur. İtildiği bu çukurdan çıkmaya fırsat bulamadan tonlarca kaygı ve…

Paylaş
Devamını Oku

Çürüklerin İçine Düşen Ham Bir Meyvenin Tragedyası : Kurak Günler

Tepenin Ardı, Abluka, Kız Kardeşler gibi başarılı yapımlara imza atan yönetmen ve senarist Emin Alper’in son filmi Kurak Günler, Cannes Film Festivali’nin Belirli Bir Bakış bölümünde gösterildiğinden ve övgü dolu sözlere mazhar olduğundan beri izlemek için can attığım bir yapımdı. Şanslıyım ki vizyon tarihinden iki gün önce Başka Sinema ön gösterimi vesilesiyle izledim ve vizyona girmeden sizler için bir fikir olması açısından bu yazıyı yazıyorum. Taşra bir kasabaya atanan yeni yetme genç bir savcı olan Emre, kendini hem gerçek hem mecaz anlamda bir obruğun ortasında bulur. Bu somut obruk, olaylar…

Paylaş
Devamını Oku

Gerçeğin Dışlayan Sevgisizliğinden Kucak Açan Hayallere Sığınırım: Pearl

Ti West’in son filmi Pearl, yapısına zıt atmosferi ve “eski tip” melodramları anımsatan kurgusuyla adeta geçmişin ve günümüzün bir sentezi gibi. Yılın göze çarpan yapımlarından biri olan Pearl, Mia Goth’ın duru ve ölçülü oyunculuğuyla sizi duygudan duyguya sevk ederken, karakterin içinde bulunduğu durumlar ve olaylar silsilesi içinde,  sizi kimi  zaman çok tanıdık, kimi zaman çok yabancı bir karakterle baş başa bırakıyor. Bu yönüyle Pearl karakteri, izleyiciye anlaşılmak ve anlaşılmamak arasında bir gelgit yaşatıyor. Çiftlikte annesi ve engelli babasıyla mütevazi bir hayat süren Pearl, bu sıradanlığın içinde kaybolmaktan korkmak ile birlikte,…

Paylaş
Devamını Oku

Toplumsal Kalıplara Queer Sinemadan Bir Bakış: Stiletto

Kendine has anlatım tarzı, absürt ve beklenmedik finaliyle izleyicinin zihninde ve kalbinde yer etmeyi başaran Stiletto, Can Merdan Doğan’ın yazıp yönettiği bir ilk filmi. Benzersiz bir perspektifte sahip film, klasik bir anlatıya sahip gibi gözükse de gelişen olaylara verilen özgün tepkiler filmi, türünün ve alanının önemli işlerinden biri haline getiriyor. Stiletto, bizlere bir çift topuklu ayakkabı vasıtasıyla, toplumsal normların ve bu normların oluşturduğu ve bireye dayattığı kalıpların,insan ruhuna tezatlığına dair çok keskin bir yansıma sunuyor. Hayatı ve olayları anlamlandırmada bakış açısının önemine vurgu yaparken, kimi zaman bir çıkmazın içine, karmaşık…

Paylaş
Devamını Oku

Antabus: Bir kadın üzerinden eril bir toplumun portresi

Antabus… Aklıma geldikçe tüylerim diken diken oluyor, gözlerim doluyor ve içim sızlıyor. Birkaç yıl önce okumuştum Antabus’u, okurken ki ruh halimi, yaşadığım sayısız duygu geçişini unutamıyorum. Yazar asla sizi tek bir duyguya hapsetmiyor, her an farklı bir duygunun içinde, hatta aynı anda birkaç duygunun içinde buluyorsunuz kendinizi. Yarattığı karaktere öyle bir misyon yüklemiş ki, karakterin yaşadığı olaylara farklı farklı pencerelerden bakmanıza olanak sağlıyor. Antabus genel olarak bakıldığında bir kadın hikayesi. Genel olarak bakıldığında diyorum çünkü her ne kadar kadın merkezli olsa da Antabus bir toplum hikayesi, eril bir toplumun hikayesi…

Paylaş
Devamını Oku

Faşist diyardaki anarşist kalpler: A Special Day

İtalyan yönetmen Ettore Scola’nın yazıp yönettiği, başrollerini Sophia Loren ve Marcello Mastroianni’nin paylaştığı 1977 yapımı A Special Day (Una giornata particolare) hakkında söyleyeceklerim var. Eril üstünlüğü birey, aile ve toplum kavramları üzerinden kazımaya çalışan, erk olgusuyla kavgalı, ezberletilmişi yaşayan uyuşmuş bedenlere ve zihinlere verilen bir elektroşok bu film. Film tek bir günde, özel bir günde geçiyor; Hitler’in İtalya ziyareti ve Mussolini ile yaptığı şölen niteliğindeki miting gününde. Bu miting öyle bir ilgi görüyor ki Roma sokaklarında birkaç saatliğine in cin top oynuyor.Yönetmen, bu özel günde odağımızı bir apartman dairesine, sıradan…

Paylaş
Devamını Oku