Kadın Savunma Ağı çalıştayının sonuç metni yayımlandı

Kadın Savunma Ağı çalıştayının sonuç metni yayımlandı

Kadın Savunma Ağı, İzmir Dikili’de yaptığı çalıştayın sonuç metnini yayımladı. Metinde sık sık İstanbul Sözleşmesi vurgusu yapılarak, feminist özsavunma ve örgütlülüğün önemine değinildi.

Kadın Savunma Ağı, pandemi dolayısıyla 2 yıldır yapamadığı kadın yaz kampını bu sene tüm Türkiye’deki gönüllüleriyle çalıştay olarak İzmir Dikili’de düzenledi.  

Pandemi koşulları dolayısıyla online çağrının yapılmadığı ve 70 kadının katıldığı Kadın Savunma Ağı Çalıştay’ında gelecek dönem programını oluşturmak için 3 gün boyunca kadınlar pek çok başlıkta tartışmalar yaptı.

“Çoklu krizler” başlığında kapitalist kriz, faşizm ve ekolojik kriz, bakım/yeniden üretim krizi, işsizlik, borçlanma, kadın, LGBTİ+, göçmen/mülteci düşmanlığı, feminist öz-savunma, kolektif güçlenme ve İstanbul Sözleşmesi’nin olmadığı koşullarda nasıl bir mücadele oluşturulacağı üzerine konuşuldu.

“Kadın kadını savunur”

“Kadın kadını savunur” çağrısıyla yola çıkan Kadın Savunma Ağı’nın “Yaşasın Dayanışmamız, Yaşasın Feminist Öz savunmamız” başlıklı çalıştayın sonuç metni şu şekilde:

Özgürlükten, kaynaklardan ve güvenlikten yoksun bırakılarak nesneleştirilen bedenlerimizi ve varlıklarımızı bu yıkıcılığın karşısına dikiyoruz. Savaş ganimeti, üretim-yeniden üretim aracı, damızlık kız ve erkek egemenliği alanı nesneler haline getirilmeyi reddediyoruz. Aklımızdan, emeğimizden, eylemimizden ve birbirimizin ellerini tutan ellerimizden güç alarak arzulayan, düşünen, eyleyen ve hayatı dönüştüren öznelere dönüşüyoruz. Erkek egemenliğinin değerleriyle örülen neoliberal bireyciliğin karşısına feminist toplumsallığımızı; pandeminin başından beri bize güç veren feminist öz savunma ağlarımızı koyuyoruz. Kapatıldığımız evlerden birbirimizle paylaştığımız dertlerimizi; dertlerimize çare olsun diye ürettiğimiz feminist politikaları; kadınlara, LGBTİ+’lara yönelik erkek şiddetinin, kadın cinayetlerinin yükseldiği bir dönemde İstanbul Sözleşmesi’ni yürürlükten kaldıran iktidarın sokaklarda karşımıza diktiği barikatları yıkan kolektif gücümüzü harmanlayarak, feminist direnişin yeni yollarını, araçlarını, kazanımlarını hayal ediyoruz!

Kadın kadını ekonomik krizlere, işsizliğe, bakım yüküne karşı savunur!

Yaşadığımız bakım krizinin de, kadın işsizliğinin de yapısal olduğunu biliyoruz. Feminist özsavunma hareketi bakım krizine, kadın işsizliğine karşı feminist dayanışmamızla, feminist taleplerimizle bu yıkımı durduran, gerileten, tersine çeviren bir özne yaratmaktır. Borçlu, işsiz ya da güvencesiz çalışan, evin- ailenin-toplumun tüm yükünü sırtlayan; emeği görünmeyen, karşılıksız kalan, sonsuz bir kaynak gibi sömürülen tüm kadınların itaatsizliğiyle oluşacak bu öznenin, patriyarkal kapitalizmin karşısına dikilmesi gerektiğini biliyoruz. Sadece kitlesel protestolarla değil, ev ev, işyeri işyeri, sokak sokak ve okul okul tüm yerelliklerde kolektif gücümüzü örgütleyeceğiz.

Kadın kadını erkek şiddetine, faşizme ve dinci gericiliğe karşı savunur!

Feministlerin yazdığı İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı alan, faili devlet adamları olan kadın cinayetlerini örtbas edip cezasızlıkla ödüllendiren, kadınların hak arama mücadelesinin karşısına barikatlar kuran, LGBTİ+’ları yok sayıp nefreti örgütleyen faşizmin ve onun en önemli dayanaklarından birisi olan erkek şiddetinin karşısında direnmek dışında bir seçeneğimiz yok. Feminist öz savunma, erkek şiddetine ve faşizme karşı; erkek egemenliğinin ve faşizmin politik ve toplumsal normlarını temelden ihlal eden aşağıdan bir direniştir. Bu saldırılar karşısında feminist öz savunmayı faşizmin/erkek egemenliğinin karşında kolektif bir hareket biçimine dönüştürüp birbirimizisavunurken, hep birlikte üreteceğimiz yol ve yöntemlere, genişleyen alet çantamıza, yan yana geleceğimiz herkese şimdiden merhaba!

Dinsel baskılar Afganistan kadar uzağımızda değil. Dinci gericilik faşizmin ve patriyarkayı doğallaştırmanın bir başka temel aracı haline getirilirken, hayatlarımızın her anına, makbul/makbul olmayan kadın ayrımlarını dayatan Diyanet fetvalarıyla şekil verilmeye; kadınlar aileye, çocuklar imamhatiplere kapatılmaya çalışılıyor. Ataerkil egemenlik ve sömürü ilişkilerini “doğallaştıran”,  dinsel kurum ve uygulamalarla mücadele ancak yeni bir kurucu toplumsal ilke olarak feminist laiklik mücadelesiyle mümkün. Laikliği savunacağız, hayatımızın kamusal-özel-etik-bedensel-düşünsel hiçbir alanında dinsel baskılara, dinsel kurumların ve dinselleştirilmiş toplumsal ilişkilerin açık veya örtük egemenliğine boyun eğmeyeceğiz; Latin Amerika’dan Ortadoğu’ya başta kürtaj hakkı olmak üzere dinci gericiliğe karşı mücadele eden kadınlarla yan yana gelerek gücümüzü ve feminist laiklik mücadelemizi büyüteceğiz.

Kadın kadını ekolojik krize, doğanın yıkımına karşı savunur!

Bedenlerimizi, ağaçları, hayvanları yaşamın her parçasını sürekli kar elde edilebilecek egemenlik nesnelerine dönüştürenler eşit ve özgür bir parçası olarak yaşamak istediğimiz dünyayı çürütürken, hepimizi öldüren bir sisteme eşit biçimde katılamayacağımızı biliyoruz.  Kadınlar olarak “doğaya daha yakın” olduğumuz için değil, doğa ve kadın bedeni üzerindeki tahakkümle yağmanın; ekolojik krizin ağırlaştırdığı erkek egemenliğinin ancak birlikte son bulacağını bildiğimiz için feminist ekoloji mücadelesini, feminist bir özsavunma hareketi olarak iklim krizine, doğanın yıkımına, sömürgeleştirilmesine ve erkek egemenliğine karşı mücadele eden tüm kadınlarla birlikte büyüteceğiz.  

Sadece birbirine benzeyen kadınları değil, patriyarkal tahakküme maruz kalan tüm kadınları “patriyarkaya karşı bilinçli suç ortaklığımızın” parçası; trans kadınları da cis kadınları da feminist hareketin özneleri olarak görüyoruz. Feminist bir örgütün en önemli amacının, patriarkal kapitalizmin savaş alanı haline getirdiği insani varlıklarımızın özgür kolektif birliğini yaratmak, oluşturacağımız güçle bugünü değiştirmek ve geleceği kurmak olduğunu biliyoruz. Bizleri zorunlu annelik-zorunlu bakım emeği-zorunlu aile-akrabalık ilişkilerinin hapishanesine kapatıp yalnızlaştıran patriyarkal kapitalizme karşı yıkıma sürüklenen, yok sayılan başta LGBTİ+ bireyler ve emeğiyle geçinen tüm insanlar, büyük insan kitleleri, gezegen ve canlılarla kuracağımız mücadele birliğini, özerklik ve sınır çizgilerine saygıya dayalı gönüllü bir akrabalık bağının parçaları sayıyoruz.

Yaptıklarımız kadar yap(a)madıklarımızın,  katkılarımız kadar eksiklerimizin ne olduğunu biliyoruz. Sadece eylem anında değil hayatın her anında ve alanında yan yana duran kadınların üretken birliği feminist kamusal alanı olarak feminist bir örgütü inşa edebilmenin, hedeflediğimiz kolektif güçlenme aracına dönüştürebilmenin ellerimizde olduğunu biliyoruz. Deneyimlerimizi, örgütlülüğümüzü, emeğimizi, politik iddiamızı, hem örgütlü gücümüzü, hem de kadın hareketini güçlendirmek için seferber etmenin mümkün olduğunu da biliyoruz.

Kadın Savunma Ağı’nın tüm gönüllülerini bugüne kadar kullandığımız tüm kolektif güçlenme ve feminist öz savunma araçlarına, patriyarkal kapitalizmin çoklu krizininin merceğinden yeniden bakarak yaratıcı katkılarda bulunmaya; “İstanbul Sözleşmesi Biziz” diyen feminist bir örgütü, hayatın her alanını sarmalayan feminist bir öz savunma hareketini inşa etmenin neşesini ve coşkusunu büyütmeye çağırıyoruz.  

Paylaş

İlgili Yazılar