Var bir hayalimiz…

Nalan Turgutlu Bilgin
Son YazılarıNalan Turgutlu Bilgin (tümünü gör)

Bu sene 7.si düzenlediğimiz Mersin Onur Haftası geçen pazar günü sonlandı. Daha önceki senelerde olduğu gibi Onur Haftası Komisyonu yine açık çağrı üzerine dâhil olmak isteyen kurum ve kişilerden oluştu. Anlayacağınız bu yıl az biraz gecikmeli olsa da: feminist ve LGBTİ+ derneklerinden, meslek odalarından, yerel basından ve bağımsız toplumsal cinsiyet eşitliği aktivistlerinden oluşan Onur haftası komisyonu olarak aylar öncesinden “var bi hayalimiz…” diye kolları sıvamaya başlamıştık.
Tema, içerik, zaman, mekân gibi ayrıntıların detaylandırılması için çoğunlukla çevrimiçi aldığımız toplantılarda bu senenin temasını “KESİŞİM” olarak belirledik.
Alanlarda mağdur edildiğimiz konularla ilgili iyi kötü mücadeleler yürütürken, mağdur ettiğimiz yönlerimizle de tanışmanın yolu kesişmekten geçiyordu sanki. Farklı hikâyelerin peşinde olmak değil sadece, aynı hikâyenin bir sürü anlatıcısının, bambaşka ihtimallerinin ve apayrı perspektiflerin olabileceğinin arayışıyla kesişmeleri olabildiğince çoğaltma derdindeydik.
Haftayı planlarken bu çerçevede neleri konuşmaya, açmaya, dağıtmaya, toparlamaya ihtiyacımız var sorusuyla hareket ettik.
Hafta başlamadan çektiğimiz duyuru videosunda Mersinin önemli mekânlarından balıkçı barınağında buluşup, zırıl makyajlarımızla teknelerle açılıp adeta deniz üstü gökkuşağı şov yaptık. Şovumuzdan çok etkilenen sahil güvenlik GBT kontrol bahanesiyle bizi uzun süre teknelerde bekletse de, bizler coşkumuza coşku katıp “o zaman şarkı söylemek lazım avaz avaz” şiarıyla güllümümüze devam ettik.

Haftaya coşkuyla başlama niyetinde olsak da, asla durulmayan bir coğrafyanın yurttaşları olarak Onur Haftasının startını 2 Ağustosta ülkenin farklı bölgelerinde kontrol altına alınamayan yangınlar ve ırkçı saldırılar gündemiyle verdik.

Onur haftasından neden vazgeçemeyeceğimizi ise basın açıklamasında aşağıdaki gibi özetledik:
“Tam da bu günlerde ülkenin çeşitli yerlerinde yaşanan ırkçı saldırılar ve kontrol altına alınmaya çalışılan orman yangınları devam ederken “sırası mı şimdi?” diye düşünenlere durumu izah ederek başlamak isteriz. “Evet, tam da şimdi sırası!”.

Kabul edersiniz ki en çok biz LGBTİ+lar biliriz kundaklanan yangın yeri hayatlarımızdan sağ çıkmayı, yerinden edilmeyi, hayatta kalmayı, yaşama tutunmayı ve hayatlarımızı birbirimizden aldığımız güçten yan yana gelerek yeniden yeşertmeyi.

Bizler ezilenlerden bahsederken: sadece LGBTİ+lar, kadınlar, çocuklar, kürtler, göçmenler, aleviler ve işçilerden değil, katledilen flamingolardan, kusan denizlerden, yanan ormanlardan da bahsediyoruz. Ataerkil kapitalist sistemin tahakkümü ve talanı sadece cinsiyet kimliklerini ve cinsel yönelimleri değil, doğadaki tüm türleri ve doğanın kendisini de hedef alıp sömürüyor uzun zamandır.

Ancak bizler derelerimizde, dağlarımızda, bedenlerimizde türlü türlü yöntemlerle tahakküm kurma haddini bulanlara; mafyalara, iktidarlara, nefrete, kutuplaşmaya inat yaşam alanlarımızı koruyor ve elimizden geldiğince kesişiyoruz. Birbirimize benzemek, ya da kendimize uydurmak değil gayemiz… Tam aksine bütün farklılıklarımızla bir arada yaşamı örmek niyetindeyiz.”

Nuri Harun Ateşle kesiştiğimiz çevrimiçi açılış konserimizle yaralarımıza merhem çaldık, karanlık gündemin ortasında tomurcuklanmak için nefes alıp umutlandık. Bu sene de hasbihali teğet geçmeyip kesişimselliği ve sonrasını konuştuk. İhtiyaçların ve ayrıcalıkların farklılığını ve hak temelli eşitlik kurgusunun nasıl olabileceğine dair yanıtlar ve yöntemler aradık. Yine alanları zorladığımız halı saha maçımızda cinsiyetçi, heteroseksist paslaşmaların önünü kesmekle kalmadık, patriarkaya karşı hep birlikte şut çektik. Futbolu dikte edilen kuralına göre değil bizim canımızın çektiği gibi oynadık. Maç sonrası coşkumuzla sahile inip, çimlere yaydık… Kimselerin beklemediği bir anda flashmobumuzla gece de gökkuşağını çıkartarak kalabalıkları şaşırttık.
İstanbul Onur Haftasına getirilen yasaklar ve Maçka parkındaki piknikte uygulanan polis şiddetine karşı şehirler ve komisyonlararası kesiştik ve planlanan bazı etkinliklere Mersin Onur Haftasında yer verdik. Boysan’nın eviyle yaptığımız çuval(dız)lama etkinliğimizde aktivizmin dili, güçlendirici ve yüksüz ilişkilenmeler üzerine kafa yorduk. Çuvallamaların çuvaldızı kendimize de batırarak dönüşebileceğini düşledik.
6 Mart Trans+ kortejinin sokak direniş örneğiyle ise kürt trans+larından sadece deneyim aktarımı değil çokça da ilham aldık. Kesişimi konuşacaksak sadece transfobinin değil ırkçılığın da adını koymanın önemini gördük. Eşit yurttaşlık mücadelesinde örgütlülük bilincinin ve öznelerin yanında durmanın gönüllü bir sorumluluk da gerektirdiğini fark ettik.
“Gel kesişelim artık!” dediğimiz pikniğimizde ise pikniğin yasaklanamayacağının altını çizdik. Bütün bir akşamüstü sahilde çimlerde yan yana yayarak, yoga ve rengahenk resimler yaparak, yerel müzisyen arkadaşlarımızın şarkılarıyla distopyalar coğrafyasında ütopyamızı yaşadık adeta. Piknik sonrası coşkumuz o kadar fazlaydı ki evlerimize gitmeyip huşu içerisinde gece geç saatlere kadar sahilde oturmaya devam ettik… Aniden başlayan yoğun yağmur coşkumuza coşku katabildi ancak… Islanmak güzeldir deyip şarkılarımızı söyleyip, dans etmeye devam ettik.
Bütün bu süreç içerisinde kentin 4 bir yanını billboard ve raketlerle donattık…
Gökkuşağından maskeler, fularlar, çantalar üretip, dağıttık. Her an kentin her yerinde bir gökkuşağı çıkarttık. Siyah ve beyaz dışındaki bütün renklerden korkan bazı zihniyetlerin açık hedefi haline gelmemiz böylesi ayrıştırıcı bir coğrafyada şaşırtıcı değil tabii. Eşit yurttaşlık talebinin ifade edilmesine bile tahammül gösteremeyenlerle de kesişti gündemlerimiz maalesef. Belediyeyi hedef gösteren ve kendine gazete diyen bazı mecralar nefretlerini boca edeceklerdi pek tabii. Bütün görsellerde Mersin Onur Haftası Komisyonu yazmasına rağmen iktidar yanlısı medya kuruluşları muhalefete ait olan belediyeyi hedef gösterdi. Toplumsal cinsiyet eşitliğini seçim dışı zamanlarda da dert edip, kendisine görev bilen ve buna dair sözünü üreten belediyeler sizin hayal ürününüz olsa da; bizim hayalimiz.
Sizi ve nefretinizi 3. Onur haftasından biliyoruz. Zehir zemberek kalemlerinizle insanları hedef göstermenizi biliyoruz. Gözünüzü kırpmadan, kanınız donmadan ayrımcılık ve nefret üretmelerinizi biliyoruz. Bu cüreti hangi makamlardan, hangi koltuklardan aldığınızı da biliyoruz elbet. Hukuki mücadelemizin yanı sıra ancak şifa dileyebiliriz sizin için. Bir de bütün canlıları sevebilme becerisi. Sizlere inat değil… Sizlere rağmen VARDIK, VARIZ, VAR OALCAĞIZ biliyoruz, siz de biliyorsunuz! Ve ne yaparsanız yapın, vazgeçmiyoruz.
Tıpkı kapanış basın açıklamamızda dediğimiz gibi:

“İstanbul sözleşmesinden de, Onur haftasından da vazgeçmiyoruz:

Çünkü Onur haftalarında komisyon olarak bütün kesişimselliğimizle farklı seslerden, farklı sözlerden, farklı renklerden haftayı yani hayatı birlikte örmeyi deneyimliyoruz.

Çünkü Onur haftalarında yakıcı ağır gündemlere karşın bir arada durmanın sağaltıcı etkisini biliyoruz… sadece coşkuyu değil yası da birlikte tutabileceğimizi biliyoruz… yan yana olmanın gücüyle yeşeriyoruz küllerimizden.

Çünkü Onur haftalarında gündelik hayatlarda eşit yurttaş gibi hissetmenin ayrıcalığını yaşıyoruz.
Zar zor toparladığımız bütçelerle kentin tüm yurttaşlarına haklar anlamında eşit olduğumuzun vurgusunu yapabiliyoruz.
Eğer toplumsal cinsiyet eşitsizliği gerçekten derdinizse ve sözünüzü söylemek için bilbord, raket gibi materyalleriniz varsa öznelere alan açın ve mecraları doğru kullanmanın yolunu bulun diyoruz. Yerel siyasette eşitlik birimlerini PR malzemesi olarak değil bu dertlere çare arayan mecralar olarak kurgulayın diyoruz.
LGBTİ+ların haklarını korumanın sizlerin de politik sorumluluğunuz olduğunu idrak edin ve harekete geçin diyoruz.

Çünkü en çok Onur haftalarında istenirse güvenliğin sağlanabileceğini tecrübe ediyoruz. Çözümün LGBTİ+ları ve Onur haftası etkinliklerini yasaklamakta değil, kimsenin kimseye saldırma hakkının olmadığını vurgulamakta olduğunu ve bütün bu şiddet ortamlarının emniyet birimleri isterse engellenebileceğini biliyoruz.

Yerelde olduğu kadar ulusal siyasette de siyasi çetelerle değil de toplumun bütün kesimleriyle ortak siyaset yapmaya başlarsanız fırtına kopsa da gökkuşağının çıkabileceğini kendimizden biliyoruz.

Aşkı ve gökkuşağını kriminalize edip engellemek isteyenlere inat: biz her yerde direniyor, her yerde dayanışmayı büyütüyoruz.
Boğaziçine atanan (ve naşlattığımız) kayyum rektöre, toplumun yarısından fazlasının karşı koymalarına rağmen hukuksuzca çıkılan İstanbul sözleşmesine, 6 Mart günü Kadıköy’de Kürt Trans artı kadınlara uygulanan gözaltı işkencesine, İstanbul Onur haftasına getirilen yasaklara, Heybeliada ve Maçka parkı pikniğindeki polis şiddetine, İstanbul, İzmir, Eskişehir’de Onur yürüyüşlerinde yaşatılan devlet şiddetine karşı her yerde direnişteydik.

Devlet eliyle örülen tüm bu tehditler ve saldırılara, gökkuşağına dair her şeyi suç unsuru gibi göstermeye çalışanlara karşı, gökkuşağına sahip çıktığın için var ol Lubunya.

Bu coğrafyanın tek bir Lubunyasına bile alan açabildiysek, tek bir Lubunyanın bir gününü bile şenlendirebildiysek…
Başka türlü bir hayatın mümkün olduğunu biliyoruz.

Çünkü tutunduğumuz tek güç,
İnandığımız tek şey mücadelemiz.
Birlikte büyüyor, büyütüyoruz bu büyük sevdayı.

İyi ki varım, iyi ki varsın, iyi ki varız Lubunya.

Bizsiz, gökkuşaksız kapkaranlık kalırdı bu dünya.

Dedik ya…

Var bi hayalimiz.

Kesişe kesişe kazanacağız!”

Daha nice Onur Haftalarına yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek sağlıcakla.

Paylaş

İlgili Yazılar