Dimdik Gülüşlerin Harika Detaylarına

Üzerine yüzlerce insanın konuştuğu, son günlerin en yoğun gündemlerinden biri olan A Milli Kadın Voleybol takımının enfes şampiyonluk başarısı hepimizin gözü önünde olan yorumların ötesinde de tam anlamıyla toplumsal turnusol kağıdı görevi gördü.

Gündemi ve yorumları düşününce akla ilk gelen elbette siyasal islamla bezenmiş gerici tayfanın saldırıları olsa da akla gelmeyecek sözlerin de ortaya dökülmesini sağladı. Şampiyonluk gecesinden çok çok önce başlayan saldırılar geçtiğimiz sene de linç edilmeye çalışılan Ebrar Karakurt merkezli gibi başlasa da söylemlerin çeperi sporcuların şortundan danslarına, başarılarından özel yaşamlarına, etnik kökenlerinden dinlerine kadar genişledi. Cinsel yönelimini açık kimlikle yaşayan bir sporcunun hayatı, fotoğrafları, konuşmaları, tweetleri didik didik edildi.

21 yıldır toplumun dizaynını en uç noktalara kadar dinci gericilikle kuran ve aynı zamanda bunu ataerki ile besleyen iktidarın nefreti yükseltmek için yürüttüğü politikalar bu kez de voleybol takımının üzerine çullanmaya başladı. Tüm ülkenin kendi koydukları kurallar, kalıplar ve yaşayış biçimleri içerisinde hareketsiz kalmasını isteyen zihniyeti sadece işlerini yaparak, voleybol oynayarak duvara toslattılar. Hem de bunu sayfalarca politik söylemle değil hayatlarını diledikleri gibi yaşayarak ve oldukları alanda başarılar sağlayarak yaptılar. Ki bütün bunlar da aslında her şeyde olduğu gibi politik sonuç yanlarıyla kendini gösterdi. 3 Eylül final maçı günü tepe noktasına varan şuursuzluk ve pespayelik hali yoğun hakaretlere, tehditlere, dini şovmenliklere, rakip takımı desteklemelere ve elbette tepeden tırnağa yoğun düşmanlıkla homofobiye tavan yaptırdı.

Tüm toplumun sözde ahlakının voleybol maçı ve lezbiyen bir oyuncu tarafından yok edileceğini savaş naraları atar gibi anlatanlar başta Ebrar olmak üzere ağzını açan herkesi din, devlet, ahlak düşmanı ilan etti. Kadınların bu maçta rakip takımla değil bizzat Allah’la mücadele edeceğini bağırdılar. Ve akşam oldu. Futboldan başka spor dalının hele ki bir kadın takımı tarafından bu denli konuşulmasına neden olunmasına, desteklenmesine katlanamayan erkekler delirmiş gibi duvardan duvara sekmeye başladı. Üzerine bir de gerici siyasal islam sosu dökenler durumu daha da irite hale getirdi. Lakin o sırada asıl olan sahada inanılmaz bir başarı gösteren ve 2023 CEV Avrupa Voleybol Şampiyonası lideri kadınlardı elbette.

2023 yılında hiç kimsenin tüm bu olanları ‘her şey politiktir’ çerçevesi dışında okuyacağını sanmıyorum. Zira geldiğimiz noktada ülkede edilen her kelimenin her hareketin kritikleşmiş olması durumu politik yansımalarından ileri geliyor. LGBTİ+ düşmanlığında hiçbir hak, hukuk tanımayan AKP ve ortaklarının bizleri sıkıştırmak istedikleri kafeslere sığmayışlarımız böyle noktalardan yüksek sesli patlamalar ortaya çıkarıyor.

Çok önce değil geçtiğimiz hafta durakta oturan trans bir kadına ‘eğlencesine’ yangın tüpü sıkanlar, translardan doğru hekimlere linç kampanyası başlatanlar, karma eğtimi hedef alanlar, çocukların hayatlarını tarikatlerle karartmak isteyenler ve tabii LGBTİ+ düşmanlığını korku filmini andıran ittifaklarının bayrağı haline getirenlere karşı blok çekmek gündelik yaşamımızın birincil görevlerinden biri haline geliyor. Hele de karşımıza dikilenlerin apaçık “Düşmanız size” diyenler dışında her alandan olması tam da turnusol kağıdı dediğimiz kısmın devreye girmesine neden oldu.

‘Aman bu kadar da uluorta yaşamayıversin canım’cılar, özgürlüğün de bir sınırı var diyen seküler tayfalar, kadın dediğin’ciler, solculuğu örgütçülüğün 100 kuralı varmış gibi görüpdevrimci ahlak satanlar, kadınların başarısına ortak olunmasını popülizm diyerek suçlayanlar, kadın dayanışması cümlesine Türklerin milli takımını nasıl desteklersin yazıklar olsun diyen Kürtler, mücadelenin en ileri unsurlarının kadınlar ve LGBTİ+lar olduğu gerçeğini reddetmek için şu sevinci dahi sınıf bölme laflarına kadar götüren solcu erkekler, ‘ibneleri başımıza mı toplayacaksınız’ diyen muhalifler… Bir voleybol maçı sonrası kayıt masasından geçerek lezbiyen olacak kitlelerden endişe eden akıl tutulmasından bahsetmemize gerek bile yok. Asla yan yana gelemeyecek fikir sahiplerini bir karşı cephede buluşturabilme yeteneğine doğuştan sahip olanları sıralarsak zaten 1. kadınlar, 2. lubunyalar  olarak ipi önde göğüslüyoruz.

Bir önceki cümleyi okurken dahi tansiyonumuzun yükselmesinin sebebi de tam bu işte. ‘Benim ülkemi lezbiyen yapmayacaksınız’ krizi geçirenlerin karşısında özgürlüğümüzden, hayallerimizden, başarılarımızdan, hikayelerimizden güç alarak duruyoruz.

Her yeni güne mücadele edeceklerimizin listesi ile uyanıyor, Arya Stark misali uyumadan tekrarlıyorsak hala o listenin her maddesine çizik atmamızı da, onları yok etmemizi de sağlayan bizim direniş öykülerimizdir. Hayatlarımız üzerinde söz söyleyebileceğini düşünen, iki kelimeyi bir araya getirdiğini sanıp boş yapan Abdülhamid’lerin gölge düşüremeyeceği kadar büyük, aciz linçlerin sekteye uğratamayacağı kadar görkemli. Birimizin de, hepimizin de öyküsü. Öykümüze bir tane daha sayfa ekleyen her bir kadının her bir lubunyanın hak ettiği her dimdik gülüşün nice harika detaylarına.

Paylaş

İlgili Yazılar