Biz o ‘namus’u mahkeme salonlarından biliyoruz

Feministler yine vatan haini, yine Türkiye düşmanı oldu. Peki yine nasıl oldu? Afganistan’da Taliban’ın yönetimi ele geçirmesi ve katliamların arka arkaya gelmesiyle başlayan göç dalgası günlerdir gündemi en çok meşgul eden konulardan biri. Emperyalizm ve dinci gericiliğin yine başrolde olduğu, en çok zararı ise kadınların, çocukların, LGBTİ+ların, sanatçıların, aktivistlerin gördüğü şu durumda buradaki en önemli gündem nasıl farklı biçimlerde, hangi senaryolarda mülteci düşmanlığı yapılabileceği oldu. Daha öncesinde Suriyeli göçmenler üzerinden ilerletilen bu düşmanlık şimdi ise Afganistanlı göçmenler üzerinden ilerliyor. Yıllardır Suriyeli göçmenlerin özellikle ise kadınların, çocukların yaşadığı zorluklarla, ikincil insan…

Paylaş
Devamını Oku

Var bir hayalimiz…

Bu sene 7.si düzenlediğimiz Mersin Onur Haftası geçen pazar günü sonlandı. Daha önceki senelerde olduğu gibi Onur Haftası Komisyonu yine açık çağrı üzerine dâhil olmak isteyen kurum ve kişilerden oluştu. Anlayacağınız bu yıl az biraz gecikmeli olsa da: feminist ve LGBTİ+ derneklerinden, meslek odalarından, yerel basından ve bağımsız toplumsal cinsiyet eşitliği aktivistlerinden oluşan Onur haftası komisyonu olarak aylar öncesinden “var bi hayalimiz…” diye kolları sıvamaya başlamıştık.Tema, içerik, zaman, mekân gibi ayrıntıların detaylandırılması için çoğunlukla çevrimiçi aldığımız toplantılarda bu senenin temasını “KESİŞİM” olarak belirledik.Alanlarda mağdur edildiğimiz konularla ilgili iyi kötü mücadeleler…

Paylaş
Devamını Oku

Suça ve faile omuz verenler: Mağdur suçlayıcılık

‘Son dönemlerde artan kadın yönelik şiddet haberleriyle…’ cümlesi ile başlayan birçok yazı, başlık vs. olmuştur. ‘Son dönemler’ dediğimiz bir süreç kısıtlamasının kalmadığı ve sistematik olarak şiddete uğradığımız, öldürüldüğümüz günlerdeyiz aslında. Bu durum en yoğun ve yakıcı haliyle karşımızdayken sosyal medya, gazeteler, kanallar başlıklar ve yorumlarla dolu. Sosyal medya gibi araçlar her anlamda düşüncelerimizi yansıttığımız, dayanıştığımız alanlar olduğu kadar psikolojik, dijital ve sosyal şiddete ile de yüz yüze geldiğimiz yerler oluyor. Kadına ve LGBTİ+lara yönelik şiddetin boyutu bu durumdayken şiddet biçimleri iç içe geçmiş şekilde daha da yıpratıcı olmaya devam ediyor.…

Paylaş
Devamını Oku

Kadınların 2020’si nasıl geçti?

Mart ayında Dünya Sağlık Örgütü tarafından ilan edilen pandemi ile birlikte dünya tarihinde uzun süre unutulmayacak denli zor bir yılı geride bırakmak üzereyiz. Kadınların mücadelesi açısından baktığımızda ise bazı mihenk noktalarından geçtiğimiz oldukça açık görülüyor. Bakalım kadınların 2020’si nasıl geçmiş. 2020 yılına, 2019’un son aylarında başlayan, nafaka hakkımıza yapılan saldırılara karşı örgütlediğimiz ‘Nafaka Hakkıma Dokunma!’ kampanyası ile başlamıştık. Kadına ödenen yoksulluk nafakasının süreli hale getirilmesi ve çeşitli kriterlerle sınırlanmasına yönelik taleplerin yükselişini büyük bir kaygıyla takip eden kadınlar Nafaka Hakkı Kadın Platformunu kurdular. Platform cinsiyet eşitsizliğinin ve başta çalışma ve…

Paylaş
Devamını Oku

2020 biterken yine eşit değiliz!

Cinsiyet Eşitliği İzleme Derneği’nin Mersin ili verilerine göre (2019-20) eğitim, iş ve karar mekanizmalarına katılımda erkekler ve kadınlar arasındaki eşitsizlikler sayısal verilerle göz önüne serilmektedir. 2019 yılı TÜİK verilerine göre Türkiye nüfusunun %49,8’ini kadınlar, %50,2’sini erkekler oluşturdu. Yani bu verilere göre toplam nüfusu çok küçük bir farkla erkeklerle kadınlar bölüşmüş durumda. Fakat bu eşitliğe yakın bölüşmeye rağmen haklara, fırsatlara, eğitime ve istihdama ulaşmakta kadınlar ve erkekler arasında hem nicel hem de nitel olarak ortaya konulan eşitsizlikler var. Kadınlar ve erkekler arasında var olan bu eşitsizlikleri cinsiyet ayrımları üzerinden değerlendirdiğimizde toplumsal…

Paylaş
Devamını Oku

Bugün…

Bugün bulaşıkları yıkamayacağım. Bugün evi de temizlemeyeceğim.. Bugün market alışverişine gitmeyeceğim. Bugün yemek yapmayacağım ve mutfaktan gelirken bir bardak suyu da senin için getirmeyeceğim. Bugün sırf böyle gelmiş ve böyle de gitsin diye sana kendini daha güçlü ve kendimi de sana bağımlı hissettirmeyeceğim. Bugün ‘’bağımlı’’ ama ‘’güvenli’’ olduğunu sandığım bir hayattan vazgeçmek için benden ayrılmanı beklemeyeceğim. Bugün senden duyduğum her küfre karşılık bana bir gün ‘’sıradan’’ bir sevgi sözcüğünü söylemeni beklerken tüm bunları ‘’aşk’’ adı altında kendimi kandırmak için kullanmayacağım. Bugün bana dair görmediğin emeğimin ve yeteneklerimin ‘’fedakarlık’’, ‘’sorumluluk’’, ‘’sevgi’’…

Paylaş
Devamını Oku

Peki asıl suçlu kim?

Kentleşme ve Birey Çevre konusu tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de oldukça önemli bir konudur. Kent ve çevre değerlerine karşı işlenen suçlar tüm dünyanın gündeminde yer almaktadır. Hızlı kentleşmeye paralel olarak kent nüfusunun yükselmesi kent ve çevre sorunlarını da beraberinde getirmektedir. Hızlı kentleşme, sanayinin ve kapitalizmin gelişmesi, insanların bencilleşmesine neden olurken aynı zamanda tüketimi ve rantı da arttırmaktadır. Böylece insan içinde yaşadığı çevreye yabancılaşmakta ve duyarsızlaşmaktadır. Çarpık ve sağlıksız kentleşme, kentsel şiddet olaylarına dönüşmektedir. Arazi mafyası, açık ve kapalı soygunlar gibi kente karşı işlenen ve kentte işlenen suçlar ortaya çıkmaktadır.…

Paylaş
Devamını Oku

Kadından kadına çağrımız: İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz!

Temmuz ayından bu yana İstanbul Sözleşmesi kadınlar ve iktidar arasındaki en önemli çatışma zeminlerinden biri haline geldi. Çünkü pandemide daha net görüldü ki kadınlar açısından da iktidar açısından da İstanbul Sözleşmesi yaşamsal bir yerde duruyor. Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi kısa adıyla İstanbul Sözleşmesi Türkiye tarafından çekincesiz olarak 11 Mayıs 2011 tarihinde imzalanmış ve Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir ve kanun niteliğindedir. İstanbul Sözleşmesi ve İstanbul Sözleşmesi’ne dayanarak çıkarılan 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair kanun”…

Paylaş
Devamını Oku