Suça ve faile omuz verenler: Mağdur suçlayıcılık

‘Son dönemlerde artan kadın yönelik şiddet haberleriyle…’ cümlesi ile başlayan birçok yazı, başlık vs. olmuştur. ‘Son dönemler’ dediğimiz bir süreç kısıtlamasının kalmadığı ve sistematik olarak şiddete uğradığımız, öldürüldüğümüz günlerdeyiz aslında. Bu durum en yoğun ve yakıcı haliyle karşımızdayken sosyal medya, gazeteler, kanallar başlıklar ve yorumlarla dolu. Sosyal medya gibi araçlar her anlamda düşüncelerimizi yansıttığımız, dayanıştığımız alanlar olduğu kadar psikolojik, dijital ve sosyal şiddete ile de yüz yüze geldiğimiz yerler oluyor. Kadına ve LGBTİ+lara yönelik şiddetin boyutu bu durumdayken şiddet biçimleri iç içe geçmiş şekilde daha da yıpratıcı olmaya devam ediyor. Buradan doğru yakından bakmamız gereken en önemli noktalardan bir tanesi ise mağdur suçlayıcılık.

  Psikolojik şiddet, diğer şiddet türleri arasında saptaması en zor olanlardan biri. Bu şiddet biçimi maruz bırakılan kişide özgüven ve özsaygı zedeleyici, korkunun hakim olduğu izler bırakabiliyor. Buna maruz bırakılan kişi birçok şiddet türünde gördüğümüz gibi yalnızlaşma, kabahati ya da sorumluluğu kendinde arama gibi durumlara girebiliyor. Örneklerinde sıkça rastladığımız ‘sinirlenmesine ben sebep oldum, aslında ben de şunu yaparak bu sonucu getirdim’ gibi hallerle kendini suçlu konumunda görebiliyor. Bu da şiddetin failinin elde etmek istediği sistematik manipülasyon döngüsü için aranan fırsat oluyor. Psikolojik şiddetin kişide bıraktığı bu tip izlerin genel bir yargı ile aslında toplumda da var olduğunu biliyor ve görebiliyoruz. İşte tam da bu bağlamda mağdur suçlayıcılık kısmına bakabilmek psikolojik şiddetin de boyutlarını daha iyi görebilmemizi sağlıyor.

Mağdur suçlayıcılık; karşımıza çıkan kadına ya da LGBTİ+lara yönelik şiddet haberlerinde, yorumlarında gördüğümüz sorumluluğun şiddetin faili yerine saldırıya uğrayan kişiye yüklenmesi halidir. Tanımlamayı bu şekilde açınca yazıyı okurken bile yaklaşık üç dakika kadar sosyal medyaya baktığımızda en az on örnek görebileceğimiz bir durum olduğunu anlayabiliyoruz. Artı birçok yorum, haber başlığı, yazı örnek verilebilir buna. Hiçbirimiz Şule Çet davası öncesinde ve sürecin içinde atılan, büyük puntolu, içinde bolca ‘plaza, geceyi erkeklerle geçiren, alkollü’ kelimeleri geçen başlıkları unutmadık. Ya da mağdur suçlayıcılık kültürünün ne denli kanıksanmş olduğunu bilen, Pınar Gültekin’in katili Cemal Metin Avcı’nın ‘benimle zorla birlikte olurdu, eskorttu’ deme cüretini göstermesini unutmadık.

  Mağdur suçlayıcılık, günlük yorumlar ya da linç kültürü işte denilerek hafife alınamayacak, şiddetin fail üzerinden konuşulmasını engelleyen, suçun ve suçlunun teşvikini sağlayan bir durum olarak dikkate alınması gerekiyor. Özellikle faillerin iktidardan, hiyerarşiden, erkek adaletten, toplumsal norm ve ‘ahlak kurallarından’ aldığı gücü göz önünde bulundurursak. Mağdur suçlayıcılık ile şiddet failini bir şekilde aklayıp, suçtan azade kılmaya çalışılırken bir yandan da şiddete maruz bırakılan kadın fiziksel durumu, giyimi, bulunduğu ortam ile yargılanıyor. Kısacası failden alınan sorumluluk seri biçimde saldırıya maruz kalana yükleniyor. Sonrasında iş, mahkeme salonlarında bir kravata, takım elbiseye ve namus içerikli cümlelere kalıyor.

Eril tahakkümün tüm boğuculuğuyla hayatlarımızı çepeçevre sarmaya çalıştığı gerçeği ile birlikte bütün bunlar şiddet türlerine ön açıyor. Çünkü ne yaparsa yapsınlar iş görür bir manipülasyon ile suçu kaydıracak boşluk ve buna hazır, erklikle bezenmiş kitleler bulabiliyorlar.

Bütün bu mağdur suçlayıcı anlayışta en önemli sac ayaklarından birini ise medya ve kullandığı dil oluşturuyor. Sansasyonel girişler yapmak, birkaç tık fazla almak için atılan başlıklar yaşam hakkı elinden alınanları, tacize, tecavüze uğrayanları bir kez daha şiddete maruz bırakıyor. Özellikle söz konusu LGBTİ+fobi ve nefret suçları olduğunda ‘coşkuyla’ atılan başlıklar ya da içerik kullandığı dil ile algıyı tamamen etkileyip mağdur suçlayıcılığı zirveye taşıyor. Sonra gelsin mağdur olanı linçleyelim, faili aklayalım furyası. LGBTİ+lara ve kadınlara karşı işlenen her suçta mağdurun ne iş yaptığı, ne giydiği, o saatte nerede olduğu, kanındaki alkol oranı detay detay irdelenirken failin suçunu aklamaya yönelik savunmaları en sade haliyle bakın böyle olmuş dercesine veriliyor. Kısacası fail odaklı fiil ve dil kullanımını mum ışığı ile arayabiliriz. ‘Nasihat sever’ insanların uzaktan uzağa faili suçunu hafifletme halleri de bunun gibi. Neden susmuş, engelleseymiş, tekrar şikayet etseymiş gibi sorular cevapları bilinmesine rağmen akıl verir şekilde sorulmaya devam ediyor.

Erkek adaletin suç faillerini aklayabilmek için canhıraş çalıştıkları, cinsiyetçi politikalar ile güç verdikleri, teşvik ettikleri yetmezmiş gibi mağdur suçlayıcılık da suça ve suçluya omuz vermeye devam ediyor.

Kadın ve trans cinayetleri politiktir diyerek her yerde ve alanda var olan hegemonik bu erillik karşısında durmaya çalışıyoruz. Failin işlediği suçun tüm yanları ile sorumluluğunu yükleneceği, en ağır ceza ile cezalandırılacağı, kadınların ve LGBTİ+ların yani bizlerin yargılanmaktan bir an bile endişe etmeyeceği günler için mücadele ediyoruz. Fail kadar faile omuz veren, aklayan, suçu mağdura yüklemeye çalışan her bir kişinin bu suçun ortağı olduğunu biliyoruz. Ne zamana kadar mücadele edeceğiz? Suçu, suçluyu, patriyarkayı, erkek adaleti, cinsiyetçi politikaları aklayan, bunlara zemin hazırlayan tüm bağlar kopup yok olana dek. Yok edene dek.

Paylaş

İlgili Yazılar