Özsavunma haktır!

 “Kendimi savunmasaydım şimdi ben mezardaydım.”

Bu sözler tam 47 yıldır sistematik şiddetine maruz kaldığı eşi Osman Efeoğulları’nı kendisine bıçakla saldırdığı anda öldürmek zorunda kalan Gülten Öznur Efeoğulları’na ait. Öznur öldürüleceği anda özsavunma uygulayarak kadın cinayetine giden süreci hayatta kalarak tersine çevirmiş oldu. Aynı Çilem Doğan, Namme Öztürk, Yasemin Çakal, Melek İpek ve özsavunma ile hayatta kalmayı başaran kadınlar gibi. Yaşamını savunan Öznur maalesef aylardır cezaevinde.

Çilem Doğan da yıllarca sistematik şiddetine maruz kaldığı Hasan Karabulut’u öldürdükten sonra “ben onu öldürmesem o beni öldürecekti” demişti. Ve mahkemede akıllarımıza, yüreklerimize kazınan o tarihi savunmasındaki “… Erkekler takım elbise giyip önüne bakınca cezası iniyor, benim takımım kravatım yok… O ölmeseydi ben ölecektim, o beni pazarlamaya karar verdiğini size söylemeyip, ‘namusumu temizledim’ diyecekti. Siz onu 3-5 yılla yargılayıp namusu kirlendi diye mazur görüp yandan gülüşümü tahrik sayıp bir de üzülecektiniz adama” sözleri erkek yargının fail erkeklere bol keseden savurduğu “iyi hal” ve “haksız tahrik” indirimlerini ne iyi özetliyordu. Tam da Çilem’in davasında erkek yargı bizleri maalesef yine şaşırtmadı. Çilem’in kendini savunma eylemine meşru müdafaa hükümleri uygulanmadı. Yerel mahkemenin verdiği karar Yargıtay tarafından onanarak Çilem adeta hayatta kaldığı için bir kez daha cezalandırıldı.

Daha geçen aylarda Yargıtay tarafından kendisine tecavüz eden erkeği öldüren Nevin Yıldırım’ın cezası da onanarak, bir kadının yaşadığı tecavüz, sistematik şiddet haksız tahrikten sayılmadı, erkek adalet bir kez daha tecelli etti. Erkeklere uygulanan “iyi hal” ne ise Nevin mahkemeye göre ona da layık görülmemişti. Nevin’de eksik olan takım elbise değil, “erkeklik onuru”ydu.

Katil erkekleri cezasızlıkla ödüllendiren erkek yargı hayatını savunan kadınları adeta hayatta kaldığı için cezalandırıyor. Oysa kadın cinayetlerinin sorumluları ile kadınların öldürmek zorunda kalmasının sorumluları aynı. Sorumlusu kadınları şiddet sarmalına hapseden erkek egemen sistem ve tüm kurumları ile erkek devlet.

 Şiddet gördüğünde yüzüne kapanan karakollar, uygulanmayan koruma kararları, boşanmayı önleyen politikalar, güvencesizlik kadınları şiddet gördüğü evlere hapsediyor. Kadınların aldığı onlarca uzaklaştırma kararına rağmen kadınlar evli oldukları, boşandıkları, boşanmak üzere oldukları, sevgili, eski sevgili ya da hayır dedikleri erkekler tarafından evde, sokak ortasında öldürülebiliyor. Karakollardan aile içinde münakaşa olur denilerek geri gönderiliyor. 6284 uygulanmıyor. Şiddeti önlemek için en etkili yasal araçlardan biri olan İstanbul Sözleşmesi’nden kadınlara savaş açarcasına çıkılıyor. İktidarın politikaları, diyanetin söylemleri ile erkek şiddeti sürekli meşrulaştırılıyor. Diyanetin tüm şehirlerde açtığı aile irşat bürolarında şiddet gören kadınlara sabırlı olması öğütleniyor. Cezasızlıktan ve özsavunma uygulayan kadınların cezalandırılmasından güç alan gözü dönmüş erkekler “seni öldürsem bana bir şey olmaz” diyerek suç işliyor. Gerçekten de onlara “bir şey” olmuyor. Yaşamını savunan kadınlar tutuklanırken Musa Orhan, Burak Aykul elini kolunu sallayarak sokakta geziyor. Aleyna Çakır’ın faili Ümitcan Uygun başka bir kadını daha öldürene kadar tutuklanmıyor.

Kadınlar çoğu zaman içinde bulundukları şiddet sarmalından çıkmak için ya defalarca devlet kurumlarına başvuru yapmalarına rağmen şiddet sürüyor ya da şiddeti önleyecek mekanizmalara ulaşmaları önündeki tehdit, aile, toplumsal normlar gibi kısıtlar yüzünden hiç şikayetçi olamadan yıllarca şiddet karşısında çaresiz hissedebiliyor. En sonunda hayatta kalmak için öldürmek zorunda kalabiliyor. Çilem mesela “mahkemede ben değil, o sanık olsun istedim” derken devlet kurumlarına sayısını hatırlamadığı kadar çok yaptığı başvuruyu kastediyor. Şiddete son verme yani özsavunma tabii ki her zaman bu şekilde gerçekleşmiyor. Özsavunma aslında şiddetin tanımlanması ve şiddetin ortadan kaldırılması için tüm araçlar, tepkiler ve yaklaşımlardır. Yani her zaman fiziksel savunmayı gerektirmez. Şiddeti durdurduğumuz her an özsavunmadır. Bu şikayetçi olmak, boşanma davası açmak, ayrılmak, hayır demek olabilir. Birçok zaman kadınlar bu cesareti kolektiviteden yani kadın örgütlülüğünden alıyor. Özsavunma her zaman fiziksel savunma demek değildir ancak gerektiği koşullarda fiziksel savunma, hatta ölmemek için öldürmek meşrudur.

Kısacası erkeklerin cezasızlıkla cesaretlendiriliği, 6284’ün uygulanmadığı, İstanbul Sözleşmesi’nin feshedildiği koşullarda hayatlarımızı savunduğumuz her yöntem meşrudur. Özsavunma haktır!

Fotoğraf: Şehlem Kaçar / csgorselarsiv.org

Paylaş

İlgili Yazılar