Melek kanatlı illüstrasyonlarınız

Melek kanatlı illüstrasyonlarınız

Geçtiğimiz haftalarda Pınar Gültekin davasının duruşmalarından biri yapıldı. Duyduğumuz detaylar, failin pişkin ifadeleri, ailesinin muhtemel yalanları ve Pınar’ın ailesinin adaletin sağlanacağına dair inançlarının kırılma anları. En çok o pişkince ikiyüzlülüğün ve nereden alındığını bildiğimiz cüretin sınırsızlığı rahatsız etti sanırım hepimizi. Katilin ‘camı kapatın, bana katil diyorlar. Ben de kadın eylemine katıldım, ben de adalet diye bağırdım’ demesi. Ama asıl konumuz son olarak burada karşımıza çıkan bu katilin savunması için çizdiği yolun hepimize çok aşina olması.

Her şiddet vakasında, her kadın cinayetinde, homofobik saldırıda karşımıza çıkan söylemler dizisi hepimizin malumu. ‘Orada ne işi varmış, o da öyle giyinmeseymiş, kesin hak edecek bir şey yapmıştır.’ Bu listeyi ne kadar uzatabileceğimizi de biliyoruz. Çünkü bunları tanıyoruz, biz duyuyoruz. Hem de katledilen kadınların, LGBTİ+ların arkasından duyuyoruz. Sokaklarda, adliyelerde, mahkeme salonlarında ‘adalet’ ararken öldürülenlerin arkasından makbullük sorgulamalarını dinliyoruz. Çünkü o erkek boşuna katil olmamıştır değil mi? O erkek katil olmamıştır, o kadın erkeği katil etmiştir. Böyle değil midir zaten deyim gibi dillere pelesenk bile olur; siz katil edersiniz insanı.

Öyle kirli zihinler düşünmeliyiz ki bu aşamada katillerin aklandığı, katledilen her bir kadın için irdelenen, yeni sorular bulunan normların önümüze sunulduğu. Sorguların katillere, tacizcilere, tecavüzcülere değil, mağdur olanlara, katledilenlere yapıldığı. Çünkü vahşice katledilen kadınlar önce toplumun gözünde aklanmalı, bakılmalı öldürülmeyi hak edecek bir şey yapmış mı? Onların gözünde yapmışsa katilden önce katledilen yargılanmalı, ‘gece erkeklerle alkol alan kadın, iki erkekle plazaya giden kadın, eskortluk yaptığı iddia edilen kadın’ diye onlarca leş haber başlığı atılmalı. Sonra fail düşünülebilir. Önce toplumda sonra mahkemede haksız tahrik indirimi alabilir. Mahkeme salonlarında baygınlık geçiren, sinir krizleri içinde kalan ailelerin önünde katledilen kadının ahlaki tahlili yapılır, hatta bekaret, namus kontrolü yapılır. Çünkü meşrulaştırılması gereken bir cinayet, aklanması gereken bir fail vardır. Her kararın, her söylemin, her haber başlığı ya da yorumun yeni cinayetleri, tecavüzleri teşvik edici hale geldiği biline biline yapılır bu. Öylesine meşru kılınır ki bu birlikte olduğu ya da olmadığı, üzerinde, bedeninde hak iddia edebildiklerini, tahakküm kurduklarını düşünen erkekler ‘seni de böyle yaparım’ diyerek kadınları tehdit edebilir hale gelir.

İkiyüzlülükle bezenmiş toplum kendi ‘masumiyet’ kalıplarına göre yaptıkları değerlendirmeler sonucu karar verir katile katil demeye. Katiller ise bunu bilerek savunma yapar. Toplumsal ahlak normları üzerinde tahrik edildiklerini, aslında bunu yapabilecek bir insan olmadıklarını söylerler. Cemal Metin Avcı bunun en son örneklerinden sadece. Pişkince kadınların kendisini sevdiğini, katil denmesinden rahatsız olduğunu söyleyecek kadar güveniyor savunmalarına. Aleyna Çakır davasında olduğu gibi, aylar boyunca Şule Çet davasında olduğu gibi. ‘Boşandık ama yine de beni aldatıyordu işte namus’ diyerek savunma yapan Kübra Aşkın’ın katili gibi. Biz onlarca örnek sayabiliyoruz buraya. Yarın, sonraki gün yenilerinin yaşanacağı gerçeğini bile bile her defasında haykırıyoruz olması gerekeni.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini her an yakamızda hissederken bu eşitsizliğin cinayetler ve sonrasında dahi yaşanıyor olması içine düştüğümüz yakıcı karanlığı bize bir kez daha hatırlatıyor. Mücadele ettiğimiz şeyin tüm bu kalıplar, normlar, ataerkil sistem ve şiddetin asıl kaynağı olan hegemonik erkeklik olduğunu hatırlatıyor. Karşımızda sadece katillerin değil, erkek adaletin, erkek devlet tahakkümünün, dinci gerici sistemin, şiddet kuşatmasının olduğunu hatırlatıyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği toplumsal cinayet eşitsizliğini getiriyor önümüze. Bizler bir kişi daha eksilmeyeceğiz diyerek sokakları doldurduğumuz, her gün aramızda olmayan, katledilen her bir kadın için bir araya geliyoruz. Birlikte güçlüyüz derken, feminist mücadelemiz derken gücümüzü diri tuttuğumuz öfkemizden alıyoruz. Özgecan bizim isyanımız, Aleyna Çakır, Emine Bulut, Ceren Özdemir, Hande Kader, Kübra Aşkın, Pınar Gültekin öfkemiz.

Öfkemizi, isyanımızı diri tuttuğumuz yerde varız. Tüm gücümüzle bu isimleri haykırıp hakkımız olan adaleti aradığımız yerde varız. Sokaklarda, alanlarda, meydanlarda, kampüslerde, katilsiniz dediğimiz her yerde varız. Ölümlerimizi bile yargıladığınız, kendi ‘ahlak’ süzgecinize göre değerlendirdiğiniz, katledilmiş, istila ettiğiniz hayatlarımızı dahi ayırdığınız yerde değil. İsyanın içinde varız, melek kanatlı illüstrasyonlar ile yarattığınız ikiyüzlülükte değil.

Paylaş

İlgili Yazılar