Bir zıvanadan çıkma meselesi

Nevin Yıldırım, Gurbet Çetinkaya, Semra Özata, Name Öztürk, Çilem Doğan, Melek İpek… Hayatta kalanlar. Hayatta kalmayı başaranlar. Aslında ölmek değil yaşamak istiyoruz dedikleri ve bunun için mücadele ettikleri için yargılananlar. Çilem Doğan için görülen son duruşmadan sonra tekrar tekrar konuştuğumuz konu; özsavunma. Kadınların her insan gibi en temel hakkı olan yaşama hakkını savunduğu, saldırıyı ve ölümü savuşturduğu, hayatta kalmaya çalıştığı mücadele.

Özsavunma en basit tarifiyle bir kişinin kendisini ya da bir başkasını olası tehditlere karşı korumasıyla ilgili aldığı tedbirlerdir. Tam da bu aşamada bu tanımın sınırlarını genişletmek gerekiyor. Daha önce mağdur suçlayıcılık ve şiddet biçimleriyle ilgili yazıları hatırlayıp kapsamı buradan doğru genişletebiliriz. Zira özsavunma denildiğinde sadece fiziksel savunmalar akla geliyor. Aslında karşılaştığımız mevcut ya da olası şiddet tehlikeleri durumunda her hamlemiz bir özsavunma fiili haline geliyor. Çantamıza attığımız her araç gereç, aldığımız her psikolojik destek, hukuki haklarımızı bilmek için yaptığımız her çalışma, öğrendiğimiz her bir fiziksel savunma hareketi, attığımız her yumruk bunun bir parçası. Ancak bütün bunlar içinde gözle görülen tek şey şiddet failini öldüren yani öldürmek zorunda kalan kadınlar oluyor. Çünkü meşru müdafaa ya da özsavunma kavramları geçtiği an kafalarda neon ışıklarla işlenen fiilin cezasız kalacağı ve bunun ayrımcılık olduğu cümlesi yanıyor. Ancak burada söz konusu olanın meşru müdafaanın, haksız saldırı ve şiddet karşısında kişinin kendini koruma içgüdüsüyle işlediği fiil olması durumu.

En temel haliyle ‘ ben onu öldürmesem o beni öldürecekti’ cümlesi açıklıyor aslında özsavunmanın tasarlayarak cinayet işlemenin yanından dahi geçmediğini. Ancak davalarda sorgulanan her seferinde tartışılan gerçekleşen özsavunmanın meşru müdafaa olup olmaması oluyor. Bir gün dahi olsa fazladan nefes almak isteyen kadınlar buna dair hukuki dayanakları olmasına rağmen cezalandırılıyor. Kadınların ve LGBTİ+ların ataerkinin, erkek şiddetinin karşısında çaresiz bırakıldığı bu sistemde yaptığı her savunma meşru ve elzemdir. Duruşmalar öncesinde ve sonrasında haykırdığımız ‘özsavunma cezalandırılamaz’ sözü aynı zamanda hukuksal zeminde karşılığını buluyor.

Gördüğümüz, okuduğumuz, takip ettiğimiz her dava sistematik şiddet, ölüm, tecavüz tehditi ve hürriyetten alıkoyma ile dolu. Tüm bunlar karşısında ise var olan tek şey yaşama isteği. Ve bu istek kadın cinayetleri gibi her haliyle baştan sona politik. Saydığımız onlarca özsavunma fiili erkek egemen sistem karşısında çaresiz kalmak istemeyen kadınların mücadelesi. Onlarca mücadele.

Name Öztürk, sistematik şiddet gördüğü, boşansa dahi kurtulamadığı, tecavüz ve tehditle karşılaştığı Kazım Aydemir’i öldürmek zorunda kaldı. Uygulanan şiddet ve tecavüz karşısında yapabileceği tek savunmasını yaptı. Hayatta kaldı.

Çilem Doğan, uğradığı sistematik şiddet karşısında hayatını savunurken tüm kadınlara ‘kirpiğiniz yere düşmesin’ diyerek bir arada olmayı anlattı. Gücünü hepimizden aldı, cüretini bize aşıladı. Hayatta kaldı, bizimle kaldı.

Gurbet Çetinkaya, ‘Beni kızına götürmezsen sana tecavüz ederim’ diyen madde bağımlısı damadı Rıdvan Yıldırımı hem kendi hem de kızının hayatını kurtarmak için öldürmek zorunda kaldı. Özsavunması ile hayatta kaldılar.

Semra Özata, mahkemeden önce toplum tarafından yargılandı. ‘Hep erkekler mi öldürecek. O beni öldürecekti ben onu öldürdüm’ dediği için. Sürekli şiddete maruz bırakılması karşısında ölmeyi değil yaşamayı istedi. Hayatta kaldı.

Nevin Yıldırım. Nevin bize hep bakıyor. Yıllarca kendisine tecavüz eden erkeği öldürmek zorunda kaldı. Tecavüzü bir an bile görmeyi tercih etmeyip ‘namus’ safsatası ile suçlandığı köyün gözleri önünde yaşam dedi. Tecavüz sonucu hamile kaldığı bebeği doğurmak zorunda bırakıldı. Tecavüzü ve tecavüz failin aklımdan çıkaramamama neden oluyor demesine rağmen yasal kürtaj süresi bahane edilerek bir kez daha travmaya maruz bırakıldı.

Melek İpek, hayatta kaldı ve beraat etti. Sistematik şiddet karşısında boyun eğmedi. Özsavunma ona bir hayat kazandırdı.

Bu kadınlar onlarcası gibi en meşru hakları olan özsavunma ile her bir kadın için birer umut haline geldiler. Ataerkinin, erkek şiddetinin, erkek devletin, kadın cinayeti faillerinin sırtını sıvazlayan işbirlikçi adaletin karşısında çaresiz bırakılmak istendiğimiz bu sistem içinde bir nefes kendilerine bir nefes bize verdiler. Özsavunma politik, özsavunma hakkımız, özsavunma gücümüzdür. Bir zıvanadan çıkma meselesi bu. Bizim olan için söylemiş ya Birhan ve Aslı;

Zıvanalı geçme tekniği nedir Aslı bilir misin?

Bak öğren bunu.

Çünkü bu şiir birbirine geçmiyor.

Acıyor, soğuyor, acıyor, soğuyor, acıyor, soğuyor.

Bitişmiyor. Birinin acısı öbürüne geçmiyor.

Bütün kadınlara bundan böyle başka türlü “ateşli” olmayı

“şiddetle” öneriyorum Aslı

Çıkıp iki oda bir salondan

Ateşli silahlar elimizde, Uma’nın kılıcı belimizde,

Savunma ve dövüş sanatlarında ustalıklı.

anitsayac’ta bu kadar kadın ismi yeter,

Yeter artık, yeter çıkalım zıvanadan.

Paylaş

İlgili Yazılar